11 Haziran 2012 Pazartesi

Toplumuna düşman olanın toplumuna hayrının dokunmayacağını bilenlerdenim. Toplumumla ilgili yaptığım eleştiriler bir geçimsizliğin değil düzeltme çabasının ürünüdür. Bu yazımla ilgili olarak şunu söyleyeyim. Ben inanıyorum ki yazımda tasvirini yapacağım şeylerin en büyük düşmanı Allah’tır. Bu yazıyı yazarken yanlış anlaşılmamak adına ne kadar çaba sarf ettiğimi bir ben bilirim bir de Allah. Lakin konu “ima” ederek anlatılacak bir konu değil. Her şeyin açıkça söylenmesi gereken bir konu… Maçlarda amigolukta, eğlence mekânlarında, konserlerde… Artık her yerdeler. Önceden hiç karşılaşmazdık bu görüntülerle şimdi “hayatın gerçeği” olarak sunulmaya başlandı. (Sözde) kapalı olup da karnaval kızları gibi duran “Giyinik Çıplaklar” dan bahsediyorum… Bacağında daracık kot, üzerinde vücudun tüm hatlarını ortaya çıkaran ince bir badi, başında alakasız duran başörtü, parmaklarında hippileri andıran yüzükler, dudaklarında koyu bir boya, ağzında sigara ve rahat görüntü vermek adına atılan kahkahalar… Rengarenk ayakkabılar, dizkapaklarına kadar çıkan etek boyu, bacağı olduğu gibi ortaya çıkaran incecik çoraplar, transparan bir bluz, gözünde “ben buradayım” diyen güneş gözlüğü, başında durmaya niyeti olmayan bir başörtü… Dudaklarında bir karış ruj, burnunda hızma, üzerinde dizkapaklarına bile inmemiş tunik kıyafet, ve bacaklarını sıkıca saran tayt, kafasında göstermelik bir başörtü… Parklarda sote yerlerde erkek arkadaşıyla yakınlaşmalar. Alış veriş mekanlarında omzunu erkek arkadaşının kollarına yaslayarak gezmeler. Otobüs duraklarında herkesin gözü önünde sarılıp kucaklaşmalar. Yine bir cadde üzerinde herkesin göreceği kadar açık bir şekilde erkek arkadaşıyla alınlarını birbirine dayayıp gülüşerek konuşmalar ki gören sanki birazdan öpüşme başlayacak zanneder. Şu iki ayeti okuyalım sonra da söyleyeceklerimize geçelim:“Ey Ademoğulları, biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size 'süs kazandıracak bir giyim' indirdik.” Araf 26. “De ki: Şüphesiz Allah, 'çirkin hayasızlıkları' emretmez.” Araf 28 Allah bağışlamaz diyeni Allah’ın cezalandırması pek yakındır, bunu bilirim. Ama Allah’ın kullarını bağışlamasına bahanesi olacak amellerinin ve davranışlarının olması gerektiğini de bilirim. “Allah’ın sizi affetmesini istiyorsanız ibadetlerinizle Allah’a yardımcı olun.” diyen Peygamber (as)’ın hadisini de bilirim. Şimdi kim hayatından emin olabilir? Kim kendi hayatına garanti verebilir? Toplu helak Muhammed (as)’ın ümmetinden kaldırılmıştır ama hayatlar tek tek helak edilirse buna kim mani olabilir. Biz neye inanıyoruz. Söyleyin Allah aşkına biz neyi temsil ediyoruz. Tasvirini yaptığım tipler kıyıda köşede kalmış birkaç kişi değil artık. 10 seneyi aşkın bir süredir iç içe yaşamaya başladığımız tipler oldular. İlk başlarda azdılar şimdi çoğaldılar. Ve bu normalleşmeye başladı. Kapalı olmanın haysiyetini ayaklar altına aldılar. En büyük destekçileri ve besleyicileri popüler kültürdür artık. “Zamanın çocukları” tanımlaması bu olsa gerek. Her geçen gün gücünü daha da artıran bir kültür ve onun çocukları... Ve moda sektörü artık bu kesime çalışıyor. Defileler yeni dönemin giyinik çıplaklarını aylar öncesinden haberdar ediyor… Derdi olanları bir alev aldı ve kıvranmakta. Toplumun kahir ekseriyetinin ise gidişat hiç umurunda bile değil. Bu kahir ekseriyet ara sıra durumdan rahatsızlık ifade etseler de kıllarını bile kıpırdatmıyorlar. Gidişatlarında bir değişme olmasın da gerisi ne olursa olsun. Gelecek elden gidiyor bunların umurunda değil, nesiller kıyıma uğratılıyor bunların umurunda değil, bu memleketi adam eden değerlerin canına okunuyor ama bunlarda emniyet havası var. Üstelik durmadan da değirmene su taşıyorlar. Kendi nesillerini yokluğa, hiçliğe sürükleyenler yine bu memleketin değerlerine (dinine) bağlı olduğunu söyleyen bu ekseriyettir. Bu ekseriyet artık oğluna ve kızına bir gelecek vaat edemiyor. Kendilerinde olmayan değerlerin kuru bir savunuculuğu ile gelecek kurulamadığını görmeliler. Kendilerindeki o boşluk çok güçlü bir kültür tarafından doldurulmakta. Boyunduruğa alınmış bir gençlik var ve ciddi sorunlar bu toplumu bekliyor. Gençlik, geçmişinden ve bu toprakları bu zaman kadar getiren inancından kopuyor artık. Hatta koptu bile. İnanç onlar için taşımak istemedikleri bir yüke dönüştü. Bunun için onlar “salınmışlığı” vadeden her şeye koşarken kendilerini “dizginleyecek” her şeyden kaçmaktalar. Bir taraftan da hamasi bir takım sloganlarla ve söylemlerle durumu idare etmeye çalışılmaktalar. Hala da bir “şey” üzere olduklarını söylemekteler. Üzere olduklarını söylemeyi ihmal etmedikleri dinlerinin yeni kurallarını koymaya başladılar. “Bu dönemde bundan başkası olmuyor” anlayışını da cümle aleme kabul ettirme çabasındalar. “Benim kalbim temiz” din anlayışı da itikatları oldu. İnandıklarını yaşamadıkları için yaşadıklarına inanmaya başladılar. Araf 162’de Allah ne diyor bakın “ Onlardan zulme sapanlar, sözü kendilerine söylenenden başka bir şeyle değiştirdiler. Biz de bunun üzerine zulme sapmaları dolayısıyla gökten 'iğrenç bir azap’ indirdik. Ve birkaç ayet sonrasındaki sözü şudur Allah (cc)’ın “Onların ardından yerlerine kitaba mirasçı olan bir takım 'kötü kimseler' geçti. (Bunlar) Şu değersiz olan (dünya)nın geçici-yararını alıyor ve: "Yakında bağışlanacağız" diyorlar. (Araf 169) Ve bu gençlik tipi şimdi haleflerini yetiştiriyor. Kendilerine özenen küçük kız çocuklarının giyim tercihlerine bakın bunu anlarsınız. Ortaokul çağında başı kapalı okula gelip giden ama “aşkım” diyeceği birini aranan sübyanlara şahit oluyoruz… Küçücük çocuklar artık kendini bile tanımadan karşı cinsi tanımaya başladı. Kızı da böyle erkeği de… Okulda tüm öğrenci ve öğretmenlerin içinde “erkek arkadaş” için kavga eden 7. Sınıfa giden iki kız çocuğu ki bunlar okul dışında kapanıyorlar… Eline ekmek poşetini almamış sübyanlar o yaşta karşı cinsin elini tutmaya başlıyor. Anasını kucaklamamış veledler karşı cinsle kucak kucağa geziyor. Ve bunlar seleflerinin ürünleri. Yani ablalarının ve ağabeylerinin. Delil çok. Lakin derdimiz suçlu kovuşturması yapmak değil. Derdimiz derdimizi anlatabilmek. Bu kadar anlatımla derdimi anlatabildiğimi ümit ediyorum. Şimdi “kendimizi temize çıkarmayalım”. Hemen şu soruya sarılmayalım ; “ya erkekler?” Onlar da ayrı bir dert. Derdimiz çok, bir iki tane değil anlayacağınız. İnşallah başka bir yazımda da erkeklerden bahsedeceğim. İffet nişanesi olan Yusuf (as) ile birlikte. Gençlerini fetişleştirmiş bir toplumuz. Dindar geçineni de aynı muhafazakar geçineni de aynı, dini çok da umursamayanı da aynı. Gençliğini özgürleştirmek fetişizmiyle gelecek kurmaya çalıştığını söyleyenler aslında bilinçli olarak geleceği dinamitliyorlar. Ve bizim kahir ekseriyetimiz de buna farkında olarak ya da olmayarak yardımcı oluyor. Korkum o ki, inandığını bırakıp yaşadığına inanan bir gençliğin kuracağı geleceği yaşamak zorunda kalacağız.